Herostratos
was a young man who set fire to the Temple of Artemis at Ephesus (in what is now western Turkey) in his quest for fame on about July 20, 356 BC.[1] The temple was constructed of marble and considered the most beautiful of some thirty shrines built by the Greeks to honour their goddess of the hunt, the wild and childbirth. Four hundred and twenty-five feet long, and supported by columns sixty feet high, it was one of the Seven Wonders of the Ancient World.
Far from attempting to evade responsibility for his act of arson, Herostratus proudly claimed credit in an attempt to immortalise his name in history. To dissuade similar-minded fame-seekers, the Ephesean authorities not only executed him, but also condemned him to a legacy of obscurity by forbidding mention of his name under penalty of death. This did not stop Herostratus from achieving his goal, however, as the ancient historian Theopompus recorded the event and its perpetrator in his Hellenics.
wikipedia
Ayrıca bakınız: Le Mur, Jean-Paul Sartre,1939. Sartre kitabın dördüncü hikayesinde Herostratostan bahseder. Bulup okumanızı tavsiye ederim.
Bronson hikayesi oldukca ilgi cekici, afisleri de bir o kadar cezbedici. Ingiltere'nin en meshur mahkumunun biography sini izliyoruz.Charles Bronson takma adiyla doneminde bir celebrity mertebesine ulasan, sahsina kitaplar,filmler,tv showlari, gazete mansetleri ithaf edilen ve gercek adi Michael Gordon Peterson olan bir mahkumdan bahsediliyor. Anlam veremedigim bir fenomen olan, "mahkumdan star turetmece" nin en guclu orneklerinden biri bu hikaye ama bu seferki bir seri katil değil.
Cocukken oldukca kibar olan Bronson, arkadaslariyla iyi gecinen bir velet olmasinin yaninda cok iyi bir aileden geliyor. Akrabalari sehirde onemli insanlar, anne babasi toplumda saygi duyulan kisiler. Diger Amerika kokenli celebrity mahkumlar gibi cocukluktan kalan bir travmaya sahip degil, muhtelif hayvanciklarin kafalarini kesmemis, papaz tarafindan tacize,tecavuze ugramamis. Kisaca iyi bilirdik diyor ahali kendisi hakkinda.
Kasabanin postanesine! yaptigi silahli soygunda gaspettigi 25 pound civari komik bir para yuzunden hapis seruvenine ilk biletini elde ediyor sahsina munazir Bronson. Bundan sonra kendinin belirttigi, Refn'in de bir yorumu olan Alter-Ego sunun yonetimi ele aldigi Bronson'in super manyak edimlerinin sonuclarini izliyor ve anlam veremdigimiz bir hikaye ile yapayalniz birakiliyoruz.
Bronson hikayesini kendi anlatiyor, bir nevi otobiyografi tadinda izliyoruz filmi.
Egosunu ortaya koydugu butun edimlerinin sozcusu Bronson, kendi hikayesini anlatiyor.Hissiyatini, deneyimlerini bir bir ozetlerken ve cikarimlarini bizimle paylasirken her sey mumkun oldugunca normal ilerliyor her ne kadar ruh hastasi bir kele overdose maruz kaliyor olsak ta otobiyografi kendini dinletir farklilikta.
Kurguyu duraklatip baska bir boyuta goturuyor yonetmen bazen bizi ve iste tam da o anlarda ayricalikli bir sinema deneyimi yasiyoruz.Bronson sahne kiyafetlerini giyiyor, makyajini yapiyor, bu yabani, duygusuz, ilkel saldiri araci bizi tiyatro sahnesinde alt-egosunu konusturdugu tek kisilik gosterisine goturuyor. Muhattap aldigi kesim bu sefer farklı, salonu dolduran izleyici kitlesi toplum yargisi metaforu. Yasadigi butun ruhsal ve fiziksel iskencelere ragmen oyle bir fanatiklik sergiliyor ki Bronson bu donusumde, anlayamadigimiz, tanimlayamadigimiz bir guzellige hayran kaliyoruz.Burada ayrıca seyircilerin super-egoyu temsil ettiği kanısındayım.
Cok standart bir ergen davranisi olan, coklugun icinde kendini gostermek, dikkati uzerine cekmek butununu olusturan tipik davranis bicimlerini hayal edelim. Kisi cogito'yu kesfettigi andan itibaren bu davranis bicimlilerini toplum baskisiyla, ahlak kurallarinin zorlamasiyla bastirir ve alt-egosuna atar. Bu aslinda bir secimden ziyade bir zorlamadir. Yalniz kalma ve yabancilasma korkusu, suru gudusune ayak uyduran bireyleri kendi tornasina sokmaya baslar bu sivilceli ergenlik doneminde. Kabul gorme ihtiyaci o kadar yuksektir, sevilme ihtiyaci o kadar buyuktur. Bronson kendi sahnesinde iste bu kabul gorme arzusunu yargilar. Hep bir agzidan gulen, hep bir agizdan susan topluma bir nah ceker, onlari cocuk gibi azarlar. Alt-egosunu gerceklestirdikce elde edilen, digerlerinin Branson'a farkindaligimi sebeptir yoksa bu istek bir sonucmudur bunu bilmemize olanak yok. Tek bildigimiz sey Bronson'in fetişinin bir celebrity olmak oldugu yani bu duyguyu en uc duzeyde yasamak istegidir ve bunu da id ini serbest bırakmak yoluyla başaracaktır.
Fiziksel aciya, solitary mahkumiyet hallerine (30 yil), ruhsal bunalimlara karsi koyamiyacak normal bir insanin hatta ruh hastasi kriminal bir mahkumun aksine,Bronson her durumda insan ustu bir motivasyon gosteriyor.Ironik bicimde normal bir insanin cehennem diye nitelendirecegi hapishaneyi otel, hucresini ise otel odasi olarak goruyor.Bu motivasyonun kaynagi zaten belirttigimiz gibi alt-egosunu gerceklestirme istemi.Hikaye boyunca turlu turlu iskenceye siddete maruz kalan (aslinda amacina ulasmak icin, mansetlere cikmak icin yapiyor bunlari) Bronson, sadece bir defa gercekten aci cekerken goruyoruz. Kendisiyle bas edemeyen hapishane yonetimlerinden biri(120 farkli hapishane gezmis manyak) parlak bir fikirle kendisinden akil hastanesine posetliyerek kurtulmayi basariyor. Burada yaptigi her manyakligin, her anormalitenin artik 'normal' sayilacagini bilen Bronson hepten boku yedigini anlamistir. Emellerine bu her manyakligin normal sayildigi, kosesindeki berisindekinin kendisinden fersah fersah manyak oldugu bir ortamda oldukca normal bir sahsiyet Bronson. Nihayi cozum = Cinayet.
Yonetmenin yaraticiligi bazi sekanslarda cok ust duzeye cikiyor. Ozellikle filmin tepe noktasi biraz sonra daha detayli bahsedecegim Ton Hardy'nin ucusa gectigi Bronson-Nurse sahnesi. Adeta izleyenlere esi benzeri gorulmemis bir deneyim sunuyor. Benzerlerine cok disardan bakan bir tarzi var filmin. Kamera acilari oldukca yerinde kullanilmis, bazen kendimizi Bronson'in gozunden, bazen otoritenin, bazen izleyicinin, bazen toplumun gozunden bakarken goruyoruz. Bu saydiklarimin tumunun yerine koyup neden, nasil sorularini sorma sansina sahip olabiliyoruz ki vasatin uzerine cikan farkli bir biyografi teknigine ilerleyen etkenlerden sadece biri bu.
Soundtrackler bir fon olusturmak yerine oyle harika zamanlarda kullanilmis ki, filmin bir tarz sahibi olmasinda cok belirleyici olmuslar. Daha once de karsilastigimiz bir teknik olan, siddet iceren sekanslarda slow bir muzik, dinlendirici muzikler eslik ediyorken, cok alakasiz veya durgun gozuken sahnelerde tam tersi agresif, eglenceli, galeyan muzikleriyle karsilasiyoruz. Ornek olarak ise muhafizlar tarafindan agzi burnu eline verilen Bronson'i izledigimiz zamanlarda slow motion a eslik eden dinlendirici klasik muzik ve opera seckilerini dinliyoruz. Bunlar arasinda Verdi,Wagner gibi isimler bulunuyor. Ote yandan, akil hastanesine kapatildigi ve ilk kez aci cektigine emin oldugumuz Bronson'in salya sumuk hallerine Pet Shop Boys - It's A Sin ile katlanmak zorunda kaliyoruz. Filmin butunune hakim olan elektronik muzikler ise, genel tarza oldukca uymus, hizli akan planlarin yoklugunda temponun yuksek kalmasina buyuk yarar saglamis. Sahsen oldukca randiman aldim.
Filmin basarisina damgasini vuran, ben burdayim diyen bir Tom Hardy var. Kendisini ben "lan bu Rock'n'Rolla daki ibine degil mi huleynnn" nidalari esliginde tanidim. Kisa bir imdb kontrol ve evet ta kendisi. Fit fiziksel hatlara sahip, "Handsome Bob" karakterini ustlenecek kadar yakisikli olan Tom Hardy (RocknRolla,Layer Cake) bu film icin mutasyona ugramis.Adam tam bir sirk strong man'i. Hani su meshur mayo giyip halter kaldiran tipleme. Takim elbise,yelek,kravat kombinasyonun icinde boyle bir tip gormek oldukca absurd ve hos bir deneyim. Refn daha onceden adindan pek sozettirmemis bir oyuncu olan Hardy'e oylesine guvenmis ki, filmin butununde odakta ne olursa olsun hep Bronson var, normalde abarti sayilacak derecede siklikla close-shotlarla islenmis. Sonuc tatmin edicinin cok cok otesinde. Sansini efsane kullanan Hardy, tiyatro sahnesinde tumden ucusa geciyor. Sizofren bir karakteri alin, kisilik bolunmesi olan bir hastayla carpin, yer yer bu adami oldukca mantikli ve guclu konusturun. Hadi yaaaa! Bu performansi bir kere izlemek kesmiyecek beni.
Bronson biography turune acilan yepyeni bir kapi olmanin otesinde cok guclu bir sinematografi ve hayvani bir oyunculuk deneyimi yasatmayi vaad ediyor. Diger yazili medya da karsilastigim gibi filmin tarzini 'A Clockwork Orange' ile kiyaslayip, daha sonra da altindan kalkamayip yerme yolunu secen beyinsizler var. Lutfen bu ve benzeri yayinlari kaale almayin, zaten alacaginizi da cok sanmiyorum.Yine de Refn in oldukca bi tarafi kalkmistir boyle bir film ile birlikte anilmak buyuk bir gurur vesilesi.
Soundtrack listesi:
Bronson Soundtrack - Track Listing
1. The Electrician - The Walker Brothers
2. Va pensiero
3. Götterdämmerung
4. Santa Please (Come Early This Christmas) - Eva Abraham And The Nat Franklin Trio
5. It’s A Sin - Pet Shop Boys
6. Meet Mister Callaghan - Ray Martin
7. Your Silent Face - New Order
8. Attila: Chi dona luce al cor?.. (Atto II)
9. Digital Versicolor - Glass Candy
10. La forza del destino
11. Das Rheingold: Entry of the Gods into Valhalla
12. Eine Alpensinfonie Op. 64
13. Symphony No. 4 in E flat ‘Romantic’ (ed. Nowak)
14. Lakmé (Act I) : Flower Duet
15. Madama Butterfly , Act 2, First Part: Coro a bocca chiusa/Humming Chorus